.

22 Aralık 2012 Cumartesi

1999-2012: CK'nın cefakarları






CK nasıl doğdu?

Alpaslan Özçelik: 98 yılının ikinci döneminde tanışan birkaç kişinin fikir birliği ve ortak adımıyla kurulan CK, adını 99 yılında takımın içerisinde bulunduğu durumdan esinlenerek aldı. O dönemde sürekli ters sonuçlar alan Fenerbahçe’nin her maçına gitmek ve o cefayı özümsemek bugünlere gelen grubumuzun temelini oluşturdu. Kuruluşu itibari ile niceliğe değil niteliğe önem veren grubumuz, bugünlere sayısı meçhul kişilerin katkısıyla geldi. Ancak her dönemde grubun sayısal çoğunluğu kısıtlı tutuldu.
* * *
Mahmut Kaptan: 99 yılı tıpkı bugün yaşadığımız gibi sorunlu bir dönemdi. Hem futbol olarak hem de kulüp olarak sıkıntılı günler yaşıyorduk. O zamana kadar münferit olarak tribünlere giden bizler bir şekilde dönemin internet ortamını da kullanarak her maç bir araya gelmeye başlamıştık. Maçlar maçları takip etti ve o günkü çekilen cefalarında katkısıyla CK oluşumu yavaş yavaş oluşmaya başlamıştı.
* * *
Immo Guitti: Bir kez daha grubun yoğurulmasının eski maraton tribününde oluştuğunu hatırlatarak internetin de o dönemde bir araya gelişiminde katkısı olduğunu söylememiz gerekir.

Grubun kuruluş tarihinden bu yana tribüne en faydalı olduğu dönem? Ve neden bu kadar faydalı oldu?
Alpaslan Özçelik: 2008-2011 yıllarını grubun en verimli dönemleri olarak nitelendirebiliriz. Gerek endüstriyel kültürün kudurması, gerekse koreografi yapımında 1907 Ünifeb ile işbirliğine gidilmesi verimi zorunlu olarak yükseltti. Bu dönemde yapılan özellikle koreografi çalışmaları, grubumuzun vizyonuna çok şey kattığı gibi misyonuna da sadık kalınılmasını sağladı. Kısacası el emeği pankartlarla pankart yasağına meydan okuyup, kendi başlattığı koreografi kültürünü geliştirmesi bu dönemde grubumuzun önemli artısıydı.
* * *
Mert Bektaş: Bence 2007-2008 sezonu. Ayrıca 10. yılımızda da büyük işler yaptık. Özellikle Lefter heykeli gibi boyumuzdan büyük bir işin altından kalktık ama 2007-2008 sezonunda hem Şampiyonlar Ligi hem lig ve hem de kupa maçları için koreografi üstüne koreografi yaptık. Özellikle kupa kurasında Galatasaray ile eşleşmemiz Sevilla maçı çalışmasının arasına girmişti ve 2 günde onu hazırlayıp Sevilla'ya devam ettik.
* * *
Immo Guitti: Her ne kadar son birkaç yıldır hayal ettiğimiz yerlere ulaşsak da biraz duygusal davranarak "Sarı Tribün" yıllarını çok verimli geçirdiğimizi düşünüyorum. Birçok insan, CK kültürüyle birleşerek tribün bilincine ulaşmıştık. O yıllar ve hemen öncesi o zamanki "Telsim tribünü" alt katında olduğumuz yıllarda denemeye çalıştığımız organizasyonların tadı hala damağımdadır. Panathinakos, 6-0'lık Galatasaray maçları döneminde ellerimizde karton yüklü arabalarla İstanbul sokaklarını tavaf ediyorduk.

CK'nın isim olarak var olduğu doksanlı yılların sonundaki Fenerbahçe tribününü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ferhat Gültekin: Doksanlı yıllarda her zaman Fenerbahçe tribünleri konuşulurdu. Gerek İstanbul'da gerekse İstanbul dışında hiçbir zaman deplasman tribünü olmadık. Hep Kadıköy'de oynar gibi stadın büyük bölümünü Fenerbahçe taraftarı doldururdu. Tabii şimdi durumlar değişti, %5 kontenjan ile deplasman tribünü sınırlı tutuyorlar.
* * *
Muammer Bilen: Kulübün maddi olarak atağa geçmesi, yeni stat, yeni tesisler ve yeni taraftar profili ile birlikte tribünlerimizde değişim içerisine girdi. Kulübün maddi olarak atağa geçmesi ve taraftar kültürünün korunması paralel yürütülebilir miydi diye düşünürsek, elbette ki bu mümkündü ama günümüze baktığımızda bunun düşünülenin aksi yönde olduğunu görebiliyoruz. Fenerbahçe uğruna çekilecek "CEFA"ların bile anlamlı olduğu günlerden parasıyla sürekli eğlenmek isteyen seyirci profilinin ortaya çıktığı, geceden stat kapısında yatan, erken gelenin tribüne girebildiği günlerden taraftar kartının sunduğu öncelik sırasına göre tribünde yerinizi alabildiğiniz duruma gelmiş bulunmaktayız.
* * *
Mert Bektaş: Bana göre o yılları şimdi ile kıyaslayamayız. Endüstriyelleşmemiş bir ortam reklamsız ürünler ve yasaksız bir tribün. O zamanları yaşadığım için şanslı insanlardan biriyim sanırım. Ama bağırma konusunda şu andaki tribün daha iyi bana göre. O sürekli zaman bağıran sayısı 3000 filandı şu anda 7000-8000 kişi ama akustik sorunu yüzünden böyle gözükmüyor. Tabi o yıllarda insanlar sadece bağırmak için gelirdi, maça bakmazdı bile. Şu anda maalesef öyle değil. Yanınızdaki insanlar maça dalınca tribünün performansını ve bağıranları etkiliyorlar maalesef...
* * *
Mahmut Kaptan: O zamanlar günümüzdeki gibi ısıtmalı, lüks, modern tesislerimiz yoktu. Stadımız ve tribunlerimiz de bunlara paralel pek de modern sayılmazdı. Ama bizle o zamanki ruhu günümüzde arıyoruz. Ama günümüzde hala jeneriklik olmuş en güzel görütünlerde o tribünlerde kayıt edildi. O günlere dönmemiz çok zor ama o ruhu kaybetmememiz gerektiğini en azından ucundan yakalamış bir nesil olarak mutluyum.
* * *
Alpaslan Özçelik: 90'lı yıllar taraftarlığın özünde olması gereken "amatör ruhun" özümsendiği ve yansıtıldığı bir dönem. Bu yıllarda yaşanan taraftarlık kavramına bulaşmamış endüstriyel kültürün, 90'lı yıllar sonu itibari ile hayatımıza girmesi taraftarlığın amatör ruhununda yavaş yavaş kaybolmasına neden oldu. 90'lı yılların sonunda genel itibari ile sahip olunan cefakarca takımı destekleme kavramı yerini konfora ve üretmekten çok tüketen taraftarlık kavramına bıraktı. O dönemde tribünlere egemen olan biz zihniyetindeki insanların bugün azınlıkta olması, o dönemin ne denli erozyona uğradığının göstergesi.

O günkü grup kavramı ile şimdiki grup kavramı arasındaki farklar arasında ne düşünüyorsunuz?
Alpaslan Özçelik: Bütünün bir parçası olduğumuz için o dönemde grup kimliğinin pek önemi yoktu. Neticede herkes sizin gibi olduğu için, grup anlamında taşıdığınız bir özellik bulunmuyordu. Ancak değişen ve gelişen kavramlar nedeniyle grup yapısı sadece taraftarlıktan çok bir kültürü, dönemi savunma ve yaşatma zorunluluğunu yarattı.

Bugün Fenerbahçe için mücadele ederken ve üretirken sadece bununla yetinmemiz imkansız. Artık konforun ve bencilliğin egemen olduğu bir düzende, taraftarlık kavramınında miras aldığımız şekilde yaşaması, yaşatılması zorunlu bir görev.

Bunlar genel konular tabii ki. Grubun öz niteliklerine bakarsak grubu kuran ve devamlılığını sağlayan kişi olarak söyleyebileceğim tek şey, grubun kurulduğu günkü misyonunu sürdürdüğü ve vizyonunu ilerlettiği olur. Bu bağlamda değişimden bahsetmek pek mümkün değil.
* * *
Muammer Bilen: O günkü şartlarda grup bilinci ile hareket ediyorduk şimdi ise aile olduğumuzun farkındayız ve bu bilinç ile hareket ediyoruz.
* * *
Immo Guitti: Açıkçası taraftarlık kültürü boyut değiştirse de tribünde vücut buluşundan bu yana, grubun çizgisinin bozulmadığını düşünüyorum.

Eski tribün ile yeni tribünü kıyaslayacak olursak eğer en önemli fark sizce ne olurdu?
Alpaslan Özçelik: Kesinlikle ruh olur. Amatör taraftarın ruhu yerini maalesef tüketen topluma bıraktı. Şimdi insanlar daha seçici, daha bencil durumda. Fenerbahçelilik kavramı tabii ki sorgulanmaz. Herkesin Fenerbahçe’yi yaşama şekline saygımız var ancak bu tribünün özünde yer alan taraftarlık ruhunun, bugün genel itibari ile yaşandığı söylenemez. Değişen devirle birlikte, benliklerde de farklılık oluştuğu çok açık.
* * *
Mahmut Kaptan: En önemli fark ruh... 90'lı yıllarda tribüne gelmek cefa çekmekti. Şu an ise bir kesim için sadece eğlence amacı. Endüstriyel futbolun da ön plana çıkması, kombinelerin artması, bilet fiyatlarının yüksek olmasıyla beraber o eski o maraton ruhu asla geri gelmeyecek.
* * *
Mert Bektaş: Maratonla şimdiyi kıyaslayacak olursam en önemli fark belirttiğim gibi endüstriyelleşmemiş bir tribün. Ama "Okul Açık" bu çizgisini yükseltirse ve herkes bir arada olursa maratonu geçebilir.

CK içerisinde var olan insanların genel özellikleri nedir?
Immo Guitti: Tribün güzel bir okulsa, CK da güzel bir sınıf. Niteliğin esas olduğu, Fenerbahçe sevdalılarının Fenerbahçe için her şeyi yaptığı bir oluşum.
* * *
Alpaslan Özçelik: Bu gruba giren kişiler bilir ki, öncelikli amaç Fenerbahçe için üretmektir. Sayısal anlamda azınlık tercih olduğu için aile kavramı temel öğelerden biri olsada, üretmeyen ve grubun adında yer alan cefakarlığı benimsemeyen bu grupta uzun süre barınamaz. Temel özelliği ele aldığımızda Fenerbahçe için çok yönlü fedakarlık ve cefakarlık öne çıkar.
* * *
Mert Bektaş: Bugüne kadar CK içerisinde hep bir aile ortamı var insanlar sürekli bir biri ile iletişimde olur sosyal hayatında bile bu adamlar beraber takılırlar çoğu zaman. Bunun değişmemesi için elimizden geleni yapıyoruz özellikle son zamanlarda daha çok uğraşmalıyız bunun için.

Grubun hayatınızdaki yeri nedir?
Alpaslan Özçelik: Evli değilim, haliyle çocuğum yok ancak bir çocuk büyütüyorum desem yeridir. Fenerbahçe için birçok kişi tarafından kurulan bu grubun 13 yılından sorumlu olmak, ister istemez hayatıma dair bir bütünlük oluşturuyor. Bir insan evladının vatana millete faydalı olmasından nasıl haz alıyorsa, ben de bu grubun Fenerbahçe adına yaptığı doğrulardan o kadar haz alıyorum. Evlat dediğim somut olan ama soyut duyguları barındıran bir oluşum bu benim için.

Hayatımdaki yeri her şeyden ve herkesten üstün olan Fenerbahçe’ye ne yaptıysam bu grup çatısı altında yaptım. O nedenle yerini anlatmak imkansız, söyleyeceğim tek şey var. Fenerbahçe için araç olarak gördüğüm evladın bugünlere gelmesinde omuz veren A'dan Z'ye her kim varsa Allah hepsinden razı olsun. Başımızın üstünde yer alan Fenerbahçe için yeri geldiğinde ayağımızın altına almaktan çekinmeyeceğimiz CK adının "yaptıklarına" baktığımızda bulduğumuz dolu bir huzur, bu grubun bana ve bizlere kattığı en önemli değerdir.
* * *
Ferhat Gültekin: Grup CK'nın hayatımdaki yeri hep ilk sıralardır. Çünkü; bir ailem, eşim ve çocuklarım ise diğer bir ailem ise gruptaki kardeşlerimdir.
* * *
Muammer Bilen: 13 seneyi geçkin bir süredir ailemden uzak olmamdan ötürü Grup CK'ya ailem diyebilirim. Gerçek dostlukların kurulduğu, az çok demeden paylaşmanın keyfine varıldığı, üzüntülerin ve sevinçlerin hep beraber yaşandığı gerçek aileden farksız bir aile.
* * *
Mert Bektaş: Grubun tribünde önemli işlere ve organizasyonlara imza attığı için çoğu kişi tarafından sevilen ve sayılan bir konumda bana göre. İllaki kendine başka türlü görenler vardır ama Fenerbahçe’nin çıkarı ve menfaati için CK her şeyi yapar ve her taşın altına elini sokar.
* * *
Mahmut Kaptan: 99 yılından beri bu grup ile birlikteyim ben de. O günden bugüne en mutlu günümde de bu grup vardı en mutsuz günümde de. Hem özel hayatımdaki mutluluklar hem tribundeki olayları birlikte yaşadık. Ondan dolayı imkanlar el verdiğince bu grup hep hayatımın en önemli yerinde kalacak.
* * *
Immo Guitti: Hayatımı Fenerbahçe'ye göre planlayan insanlar olarak grup bizim için çok önemli noktada. Çocuğumuz gibi görüyoruz. Ama aynı zamanda beraber yaşıyoruz yılları, olayları. Lisede öğrenciydim grupta gözümü açtığımda. Birkaç yıldır öğretmenim. Birlikte yaşadık tüm süreci. İyiyi, kötüyü birlikte yaşadık.

Grubun tribündeki yeri ve önemi nedir?
Alpaslan Özçelik: Buna cevap vermesi gereken biz değiliz, omuz omuza verdiğimiz dostlarımızdır. Elimizden geldiğince, gücümüz yettiğince gerek Fenerbahçe için, gerekse tribünümüzün selameti için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. İyimiz kötümüz somut bir değerlendirme konusu. 13 yılı geride bırakan bir grup olarak omuz omuza verdiğimiz herkesten hakkını helal etmesini istemek dışında çok da söylenecek bir şeyim olamaz.

Grubun var oluşundan bu yana aklınıza gelen ilk olay nedir?
Alpaslan Özçelik: İlk olay diye direkt şudur diyemem ancak koreografi ve Lefter heykeli benim için bu grup çatısı altında aklıma kazınan temel değerlerdendir. Fenerbahçe’den sonra gelmek kaydıyla sıkı bir Barcelona taraftarı olarak, o tribünlerde gördüğüm koreografiyi Kadıköy’e taşımak büyük ve ütopik bir hayaldi. Ancak şu anda geriye baktığımda omuz omuza verdiğimiz dostlarımızla dolu dolu bir geçmişimiz olduğunu görebiliyoruz. Zamanında hayal olan, bugün bir anı olmuşsa eğer bu kolay kolay unutulacak bir şey değildir.

Lefter heykeli diye cümle kurarken bile ellerim titriyor şu anda. Bu çalışmanın önemini anlamak için, Lefter’in heykel yapım sürecindeki heyecanına ortak olmak gerekiyor. Ülkemizde genel bir kanı olan "öldükten sonra değer verme" kavramına karşı adım olarak attığımız bu organizasyonda, böylesine büyük bir Fenerbahçeli’nin mutlu olduğunu görmek, heyecanını hissetmek taraftarlığım adına büyük bir ayrıntı. Bu vesile ile kendisini saygı ve rahmetle anayım. Yaşarken onurlandırılmasında emeği geçen herkesten de tek tek Allah razı olsun. Onun ve onun gibi tarihimize kalın puntolarla imza atmış efsanelerimizin taşıdığı Fenerbahçelilik daim olsun.
* * *
Mahmut Kaptan: İlk olay açıkçası grubun yeni oluşmaya başladığı dönemlerde, maraton tribünü daha yıkılmamışken Fenerbahçe’nin Gaziantepspor’u 4-3 yendiği maçtır... O gün tribünde olan kimse sanırım bu maçı unutamaz...
* * *
Muammer Bilen: Tribün adına olmayacak belki ama İstanbul’a ilk geldiğimde Alpaslan Özçelik ile Eminönü iskelesinde buluşup ilk Kadıköy deneyimini yaşamak diyebilirim.
* * *
Immo Guitti: Lefter heykelinin açıldığı günden başlayarak şu an derin özlem çektiğim Yoğurtçu Parkındaki toplanmalardır.

Grup eskiden bu yana hep az ama üretken bir sayıda olmayı mı hedef edindi? Yoksa eskiden daha fazla kalabalık mı oluyordu?
Alpaslan Özçelik: Az önce de bahsettiğim gibi grubu kurduğumuzdan beri savunduğumuz temel ilkelerden biri ‘’nicelik değil nitelik’’ kavramıdır. İş yapmayı temel prensip edindiğimiz için, çalışmamızı sağlayan sayısal çoğunluk bizim için her dönem yeterli oldu. Bundan sonra da öyle olacağı kesin. Tribün grubu olabiliriz ama tribündeki hiyerarşiye de saygımız büyük. Tribünün en küçük grubu olmaktan haz alıyoruz ve bu yapımızla birlikte yaptıklarımızın üstüne koyabilmeyi düşünüyoruz. Kalanı zamanın işi tabii.
* * *
Mert Bektaş: Grubun mantığı Fenerbahçe için üretken olmak. Bugüne kadar hiç fazla olalım mantığı olmadı Fenerbahçe için üretecek adam olsun 10 kişi olsun yeter.

Bugün Türk tribünleri için bir tribün gücünden ya da kültüründen bahsedebilir miyiz?
Mert Bektaş: Son yıllarda tribün kültürünü savunanların sayısı oldukça az olsa da bana göre "okul açık"ta buluşulması bu kültürü tekrar canlandırdı. Aslında kale arkasının aktif hale gelmesi tribüncülerin "Ultras" kültürünü daha bir sahiplenmesi güzel oldu. Bu kültürü işlemek tribün açısından he bir artıdır bana göre. Tabii rakip tribünlerde çakma ultras takılan arkadaşlarda bizim tribüne yardımcı oluyorlar sağ olsunlar hiç olmazsa insanlar tribünde ne yapması gerektiğini ve nasıl davranması gerektiğini daha çok anlıyor.
* * *
Muammer Bilen: Maalesef günümüzde tribün kültürü can çekişiyor. Tribünler, taraftarların takıma olan sevgisini haykırdığı yerdir ve yönetimden, siyasetten, emniyetten, çıkar ilişkilerinden tamamen bağımsız olmalıdır. İşin içine saymış olduğum bu unsurlar girdiği anda o tribün kültüründen kopma noktasına gelmiştir. Endüstriyel futbol denilen modern kültür bazı tribünleri tamamen ele geçirmiş olmasına karşın OKUL AÇIK oluşumu son nefesine kadar buna karşı duracaktır.
* * *
Alpaslan Özçelik: Kendimizi günlük ve geçici heveslerle avutabiliriz ancak Türk tribünleri olarak en temel hakkımız olan deplasman yasağını kaldıramıyorsak bu ortamda tribün kültüründen bahsedemeyiz. Mevcut tribün kültürünün temel özelliği şu dönemde ultrasçılık oynamak. Anlamını bilmeden bu kavramı kalkan edinen ve yönetimlerle göbek bağını güçlendirmeyi temel prensip edinen tribünlerin ağırlıkta olması, kültürden ziyade farklı amaçları doğuruyor. Genel itibariyla bu böyle olsa da, Fenerbahçe tribünü olarak tribün kültürünü korumak için mücadele edenlerin sayısını görmek teselli sebebi.
* * *
Bugün bile isyan ederken, hızla yozlaşan tribünlerin geleceğini düşünmek emek veren herkes gibi benim içinde büyük bir hicap sebebi. Şekilselliğin, gösterişin, rantın öne çıkıp, emek vermenin, mücadele vermenin ve hak aramanın geri planda kaldığı bir düzenden hoşnut olmak modern bir salaklık türü olur.

Tribünde çok fazla grup olmasını mı savunuyorsunuz yoksa tek grup olmasından mı yanasınız?
Alpaslan Özçelik: Doğru şekilde kullanıldığı sürece çok seslilik her daim iyidir. Farklı grupların saygı çerçevesinde bir arada durması verimliliğe yansır. Buna en bariz örnek olarak kendi tribünümüzü gösterebilirim. Her ne kadar gruplar arası samimiyet kavramı sürekli soru işareti olsa da, ortak noktamız için bir araya gelmesini biliyoruz. Haliyle bunu üretime çevirmek zor olmuyor. Şahsen çok gruptan şikayetçi değilim, aksine tek grup anlayışının tribün kültüründe pek yerinin olmadığını düşünüyorum.
* * *
Ferhat Gültekin: Grupların hepsinin kendince tribüne büyük katkıları oluyor. Bunu inkar edemeyiz. Bunun yanında sıkıntıları da oluyor. Mesela en büyük sorun ötekileşme, üyesi olduğun grup bir şey yapıyorsa bu doğru ve güzeldir diyorsun başka grup bişey yapıyorsa hemen eleştiriyi yapıştırıyorsun. Bu olmamalı, her zaman tek amaç Fenerbahçe olmalıdır.
* * *
Mahmut Kaptan: Tribünde çok seslilik her zaman benim kişisel olarak sevdiğim bir olaydır. Çünkü nerde tek seslilik başlarsa sonucu hüsran olur ve yaratıcılıktan da belli süre sonra uzaklaşmaya başlanır.

Grubun unutulmaz pankartı sizce hangisidir?
Immo Guitti: "Buradayız çünkü inanıyoruz" ve "Pink Mafia" pankartları. Eray arkadaşımızın sözüydü ilk pankart. Bu sözü birkaç kez pankart olarak Fenerbahçe tribünlerine asmıştık. Pink Mafia pankartı ise benim önerdiğim bir şeydi. Maça biraz geç girmiştim. İçeri girdiğimde tüm grubun mafya grubu olduğu öne sürülerek gözaltına alındığını öğrendiğimde şoke olmuştum.
* * *
Alpaslan Özçelik: Palermo maçında açtığımız ve "Yeni bir mafya oluşumu musunuz?" diyerek gözaltına alındığımız Pink Mafia pankartı trajikomik olması açısından unutulmaz konumda. Bunun ötesinde "bu formanın hakkını verenler asla yalnız yalmaz", "yaşam biter destek asla", "o forma için biz ölürüz, siz savaşın yeter" gibi pankartlar sık kullanılanlar arasında. Bu soru bir babaya hangi evladını daha çok seviyorsun demek gibi bir şey. (Gülüşmeler) Fenerbahçe’ye anlam katan ve el emeği olan her pankart unutulmazdır.
* * *
Ferhat Gültekin: Her pankart anlamlı ve unutulmazdır. Çünkü hepsinde Fenerbahçe vardır ve hepsinde emek vardır. "NESİLDEN NESİLE 100 YILLIK EFSANE" pankartını ayrı tutmak istiyorum. 60-70 metrelik pankarta 3-4 gün emek verildi. Şişli'de bir otoparkın 10 metrelik bölümünde yapıldı. Pankartın 5 metrelik bölümünü boyayıp, kurutmak için elimizde saç kurutma makineleri ile saatlerce uğraş verdik. Mevsimin kış olması da işimizi epey zorlaştırmıştı. O kadar emeğin sonunda muhteşem bir pankart ortaya çıkmıştı. Aslında bu verilen emekler her pankart için geçerlidir. Bir işe ne kadar emek harcarsanız o kadar değerli olur. Bunun değerini ancak emek verenler bilir.

Unutamadığınız koreografi hangisidir?
Alpaslan Özçelik: Çektiğimiz cefa açısından "Sevilla" , üstüne kolay kolay başka bir şey koyamayacağımız "heybetinden sığdıramadık yere göğe" ve duygusal bir yönü olan "yüreğimdeki sevdan çubuklu forman"diyebilirim. Tabii birçok tribünde defalarca deneyip sonuç alamadığımız ve sonunda başardığımız Fenerbahçe Tribünü’nün ve bizim ilk koreografimiz olan "legend" benlikteki yerini her daim korur.
* * *
Ferhat Gültekin: Unutamadığım koreografi, Galatasaray maçı için yapılan "Doğduğun Günden Beri" koreografisidir. Türkiye'de ilk defa file sistemini uygulayıp stadın çatısını kullanacaktık bu bize ayrı bir heyecan katıyordu. Aslında başka bir temayı işleyecektik. Haftaiçi Romanya deplasmanı olduğu için hazırlıklarımızı bir hafta öncesinden tamamlamıştık. Romanya'ya Steaua Bükreş maçına gittiğimizde koreografinin patladığını öğrendik, bu bizim için adeta yıkım oldu. Bir haftalık emeklerimiz boşa gitmişti. Koreografiyi iptal kararı aldık. Kültürümüzde koreografi yapılmış olmak için yapılmaz. Öncesinden bilinen koreografi, koreografi olmaz. Romanya dönüşü 2 gün ve 2 gecemiz vardı. O hafta uyku bize haram oldu. Yeni bir tema ortaya çıktı ve onu uyguladık. Gayet güzel ve bir o kadar da anlamlı oldu.
* * *
Muammer Bilen: “Heybetinden Sığdıramadık Yere Göğe” Oldu diyebilmek için karşı tribünden patlayan flaşları görmek, alkış seslerini duymak bile tatmin etmez insanı tribünde. İllaki maç başlamadan görülecektir, tüyler diken diken olacaktır ve maçın ilk golünü atmışçasına gece gündüz emek veren dostlarla sarmaş dolaş olunacaktır.

Endüstriyelleşen futbol ile birlikte "taraftar"lık alt kültürü de hızla değişime gidiyor. Tribünde taraftar kimliğinin korunması için neler yapılmalı?
Muammer Bilen: Lisanslı ürünler, kombineler, yasalar ve bunun gibi etkenler hayatımızda yerini almış durumda. Bunların bazıları ile mücadele etmemiz bir hayli güç ama bazıları ile sonuna kadar mücadele edilmesi gerekiyor. Mesela ; Lisanlı Ürünler ve kombineler … Her kesimden insana hitap edecek şekilde satışa çıkarılması ve kulübe her kesimden insanın maddi destek olması gerekir. Fenerbahçe sevgisinin maddiyatla orantılı olduğu günümüzde bu politika anca Fenerbahçe’yi halktan uzaklaştırır. Bu sebeple lisanslı ürün ve kombine (taraftar – öğrenci tribünü) politikası gözden geçirilmelidir. Yönetici sıfatıyla kulübün yönetimini üstlenen kişilerin taraftarların düşüncelerine sonuna kadar saygı duyması ve belirli zamanlarda fikirleri alması gerekmektedir. Buna en uygun ve en etkili platformlardan biri de kongredir ve kongre üyelik ücretleri daha cazip tutulmalıdır.
* * *
Alpaslan Özçelik: Bu sorunun temel çözümü, tribünden gelen birinin yönetim kurulunda taraftardan sorumlu olarak görev almasından geçiyor. Bu olmadığı müddetçe endüstriyel kültürün yarattığı taraftar erozyonuna karşı koymak çok güç. Çünkü her gelen yönetimin önceliği her daim bütçe. Pahalı transferler ve büyük hedefler için önceliğe parayı koyan yönetimlerin, taraftar ve tribün politikasının olmaması kimliğin deformasyona uğramasına yetiyor.

Bizler elimizden geleni tabii ki yapmaya devam edeceğiz ancak şu yapımızla mücadeleden galip çıkacağımızı düşünmüyorum. Tribüncüler, taraftarlık olgusuna inananlar kongreyi hedef alıp, kongre üyeliğine doğru yol almadıkça ve haliyle yönetimlere girmedikçe bu devran istediği gibi devam eder.
* * *
Mert Bektaş: Bunun tek çözümü bu tribüne yıllarını vermiş insanların bazı şeyleri alt kesime aktarması bu kültürü yaşamış olanların sağlıklı bir şekilde bayrağı alttan gelenlere devretmesi anca böyle korunur. Bir de ek olarak sosyal medya tribüncülüğünü kaldırmamız lazım ama bu imkansız maalesef.

Deplasman bir haktır. Deplasmana ve sevdamıza konulan yasaklara karşı gelme konusunda Fenerbahçe tribünü yalnız kaldı. Deplasman yasağının kalkması için neler yapılmalı?
Alpaslan Özçelik: Deplasman yasağının kalkması için Fenerbahçe tribününün verdiği mücadeleye eşlik edecek veya aynı paralelde hareket edecek rakip tribünler yaratmak yeterli. Ancak onların önemli! işleri var ve bu tür işlerle uğraşacak halleri! yok.
* * *
Yasağın kalkması için elinden geldiğini yapan tribünümüz, bu konuda yalnız kaldı. Türk tribünlerinin bu konuda gösterdiği basiretsizlik, bu yasağın kalkmamasının temel nedeni. Ortak menfaatte buluşamayan, yasağı haklı çıkarak ucubeliklere imza atan tribünler olduğu sürece yasağı koyanlar istediği gibi at koşturacak. Baskımızla bize destek veren yönetim kurulumuzun önümüzdeki yıl bu yasağı kaldırması beklentimiz. Çok mu iyimseriz, bekleyip göreceğiz.
* * *
Mert Bektaş: Deplasman yasağı ile ilgili Fenerbahçe tribünü inanılmaz derecede savaştı belki daha çok şey yapabilirdik ama maalesef diğer tribünler bu olayı pek ciddiye almadı. Onlar bu konuda samimi olsaydı eğer istenildiği gibi yasak koyulsun rakip tribünleri davet eder beraber maç izlemesini de bilirdik ama sağ olsunlar akıllarında sürekli bir laf sokma aşağılama olduğu için bu adımı atmamız beklenemezdi. Bizler Fenerbahçe’nin yanında olmak isteyen insanlarız. Bu konuda aynı kararlılıkla devam edeceğiz.

CK'nın gelecekteki hedefleri ve planları nelerdir?
Mahmut Kaptan: Geçmişimizde yaptıklarımız geleceğimizin de teminatıdır derim her zaman. Bizlerin tek hedefi Fenerbahçe’nin adını taşıyabildiğimiz kadar tribünlerde yaşatmak ve eski maraton ruhunu yeni gelen nesillere aktarmak olacaktır...